Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin 1.
Maddesine göre 18 yaşına kadar her insan çocuk sayılır.
CHP
Milletvekili Onursal Adıgüzel’in Adalet Bakanlığı’na yaptığı bilgi edinme
başvurusuna verilen 07.04.2017 tarihli veri setine göre 1778’i tutuklu, 1022’si
hükümlü olmak üzere toplam 2800 çocuk hapishanelerde.
Bu rakamlara
göre AKP iktidarı döneminde çocuk mahpus sayısı yüzde 26 oranında artmış
(Yüksek ihtimalle durum çok daha vahim; zira, 18 Ocak 2017 tarihinde Adana E
Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda çıkan yangın sebebiyle Muhammet Erdoğan,
Ferhat Kaya, Mehmet Altunhan isimli çocukların farklı tarihlerde hayatını
kaybettiği bilindiği halde 2017’de hayatını kaybeden çocuk sayısı 2 olarak
verilmiş).
15.02.2017
tarihinden 07.04.2017 tarihine kadar geçen 2 aylık süre için konuşacak olursak
eğer, çocuk mahpus sayısının 2578’den 2800’e çıkmasıyla yüzde 11,6 artış söz
konusu.
Adli Sicil ve
İstatistik Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre ise, 2005-2015 dönemini kapsayan
10 yıllık süreçte, hakkında mahkumiyet kararı verilen çocukların sayısı yüzde
177 artmış durumda.
Tahmin
edersiniz ki; bu artışlar olağan artışların çok üzerinde. Bununla
birlikte, 8 yılda toplam 77 çocuk ve genç tutuklu cezaevlerinde intihar
etmiş.
ÇOCUKLAR DÖRT DUVAR ARASINDA NELER YAŞIYOR?
Çocuklar
hapishanelerde son derece ağır ve insan haklarına aykırı şartlarda yaşamaya
mahkum ediliyorlar.
CHP Kadın ve
Çocuk Hak ve İhlalleri İnceleme ve İzleme Komisyonu’nun çocuk cezaevlerine
ilişkin geçen yıl yaptığı ziyaret ve incelemelerde;
– Cezaevlerinde kameraların görmediği kör noktalar olduğu,
– Psikologların yetersizliği,
– Yabancı uyruklu çocuklara yönelik tercüman eksikliği,
– Çocukların
ihtiyaçları için ayrı bir ödenek olmadığı; hapishane yönetimi tarafından
verilen 3 öğün yemek dışında, içecekleri su dahil olmak üzere tüm temel
ihtiyaçlarını kantinden satın alarak karşılamak zorunda kaldıkları,
– Çocukların
telefon ya da mektupla haberleşme hakkının ücrete tabi olduğu,
– Hapishane
kurallarına uymadıkları gerekçesiyle 1 ay etkinliklerden men edilme, günde 21
saat olmak üzere 5 gün boyunca odaya kapatma gibi ağır disiplin cezaları
uygulandığı,
– Çıplak arama
yapıldığı,
– Çocuklara
şiddet uygulandığı,
– Çıkan
yemeklerin kötü olduğu ve çoğu zaman karınları aç bir şekilde yatağa
gittikleri,
– Kapalı görüş
uygulamasında var olan cam sebebiyle ailelerine sarılamadıkları, hatta
dokunamadıkları,
Ve daha birçok
hak ihlali tespit edilmiş.
MEVCUT HUKUKİ SİSTEMDEKİ ARIZALAR NELER?
Öncelikle belirtmek gerekir ki; tüm bu yaşananların en temel
sebebi ülkemizdeki çocuk yargılamasının ve çocuk ceza infaz sisteminin evrensel
kriterlere uygun olmaması, Çocuk Adalet Sisteminin olmamasıdır. Yine yaşananların
ilk en önemli nedenlerinde biri de tutuklamaya sıkça başvurularak, çocuk yargılamasında
tutuklamanın bir tür “erken infaz” olarak uygulanıyor olmasıdır.
Çocuk yargılamasında ve Çocuk Ceza Sisteminde ulusal ve
uluslararası tüm çocuk hakları metinlerinde yer bulan en temel ilke;
yargılamada çocukların tutuklanmasının istisnai bir uygulama olması gereğidir.
Çocuğun kişisel güvenliği gerektirmedikçe tutuklanmasına karar verilmemeli,
psikososyal gelişimine engel olmayacak başkaca tedbirlere başvurulmalıdır.
Çocuk cezaevlerinde yaşananlarının en önemli sebebi çocuk tutukluluğudur.
Yargılama aşamasında cezaevinde tutuklu olan çocuklar, yargılama sonucu suçlu
bulunup mahkum olduktan sonra cezaevinden alınıp; hafta sonları dışarı
çıkabildikleri, eğitimlerini sürdürebildikleri hatta oyun oynayabildikleri, koşulları
cezaevinden çok daha uygun olan, eski adıyla ıslah evi yeni adıyla eğitim evine
konuluyorken; tutuklu çocukların daha suçlu olup olmadığı belli değilken,
koşulları çok daha ağır olan cezaevine konulmamalıdır. Çocuk cezaevleri derhal
kapatılmalıdır.
Bunun sebebi kanunlardaki eksiklik ve çarpıklık, şöyle ki:
Çocukların haklarını gözetmek üzere ayrıca düzenlenmiş bir Çocuk
Koruma Kanunu’muz var. Bu Kanun’da çocukların tutukluluğuna ilişkin tek
düzenleme 21. Maddede geçen tutuklama yasağı. Bu hükme göre, ''15 yaşını
doldurmamış çocuklar hakkında üst sınırı 5 yılı aşmayan hapis cezasını
gerektiren fiillerinden dolayı tutuklama kararı verilemez.''
Bu
hüküm doğal olarak yetersiz; çünkü tutuklu çocuklara ilişkin özel bir usul
yahut uygulamadan bahsetmiyor. Dolayısıyla, tutuklu çocuklara ilişkin
yetişkinlere uygulanan Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100. vd. maddeleri
uygulanıyor. Yani, çocuklar da yetişkinler gibi Sulh Ceza Hakimlikleri
tarafından tutuklanıyorlar. Halbuki çocuk sorgusunun, tıpkı yargılamada olduğu
gibi çocuklar bakımından uzman ve çocuklara ilişkin özel tedbir alabilecek ayrı
bir merci tarafından yapılması gerekiyor.
Yine bu tablonun bir diğer sebebi de öncelikle 2006 yılında Terörle
Mücadele Kanunu’nda yapılan ve çocukların TMK kapsamında yargılanmasının yolunu
açan değişikliğin ve aynı zamanda Türkiye’de çocuğa özgü nitelikli bir ceza
adaleti sisteminin bulunmamasından kaynaklanmaktadır. 2006 -2010 yılları
arasında TMK kapsamında özel yetkili ağır ceza mahkemelerinde yargılanan yaklaşık
6.000 civarındaki çocuklarımız, TMK kapsamındaki suçlardan gözaltına alınıp tutuklanmış,
şiddet, kötü muamele, her türlü psikolojik ve cinsel istismar gibi çok ciddi
hakihlallerinin mağduru olmuşlardır. 2010 yılında kanun değişikliği ile çocuk
yargılamaları özel yetkili mahkemeler yerine Çocuk Ağır Ceza Mahkemelerinde yapılmaya
başlamış, ancak resmi istatistiklere göre tutuklu yargılama alışkanlığı değişmemiştir.
Kaldı ki, mükerrer fiiller bakımından TMK uygulanmaya devam etmektedir.
Bununla birlikte CMK Madde 102’de yer alan tutukluluk süresi
bakımından çocuklar için ayrı bir hüküm bulunmuyor. Bu süresinin olabildiğince
kısa tutulmasını öngören bir emredici hüküm şart. Zira, BM Çocuk Hakları
Komitesi, BMÇHS Çocuk Ceza Adaletinde Çocuk Hakları başlıklı 10 Numaralı Genel
Yorum’unda, taraf devletleri, çocuklara yönelik suçlamalara ilişkin nihai
kararlarını 6 aydan fazla geciktirmemeleri için gerekli yasal önemleri almaya
ivedilikle davet eden bir madde var.
Kaldı
ki; Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nde “çocuklar hakkında
özgürlüğü kısıtlayıcı tedbirler ile hapis cezasına en son çare olarak
başvurulması”nı öngören temel bir ilke var.
Kanunların
ve mahkemelerin bu hükümler doğrultusunda tekrar yapılandırılması şart.
CEZA MI, ISLAH MI?
Yukarıda
sıralanan şartları düşündüğümüzde, mevcut sistemde çocukların sadece
“cezalandırıldığı”, Ceza Hukuku’nun esas amacı olan “ıslah ve topluma geri
kazandırma” odaklı hareket edilmediği son derece açık.
Bu
sistemle ve uygulamayla hapishaneye giren çocukların “gözden çıkarılmış”
insanlar olduğu görülüyor. Oysa, bu çocukların topluma geri kazandırılması
gerekli. Bunun için de cezalandırmaktan ziyade çocuğun ıslahı hedef alınmalı.
Yani, çocukların tutulduğu yer şartları cezalandırma psikolojisinden
arındırılarak, rehabilite etme ve eğitme odaklı bir hale getirilmeli.
CEZAEVLERİ KAPATILMADIĞI GİBİ YENİLERİ İNŞA EDİLİYOR
Türkiye’de;
Hatay, Kayseri, Tarsus, Sincan, Maltepe ve İzmir’de olmak üzere altı çocuk
cezaevi bulunuyor.
Yıllardır
tüm dünyada ve ülke genelinde, çocuk hapishanelerinin kapatılması dile
getirilirken, bırakın kapatılmasını, yenileri açılıp duruyor. Bu hapishaneler
çocuklar için daha iyi bir geleceği değil organize etmek, çocukları yaşamdan
daha çok dışlamaya ve soyutlamaya yarıyor.
Bu sebeple çocuk hapishanelerinin kapatılması ve çocuklar için
hapishane inşa etmek yerine, çocukların başta eğitim, sağlık, barınma, beslenme
ve temiz suya erişim hakları olmak üzere tüm haklarının korunduğu ve desteklendiği
bir yaşamın örgütlenmesi gerekmektedir.
BAŞKA NE YAPILABİLİR?
Suç
ve ceza sistemine dahil olan çocukların, yeniden suç işlemesinin önüne geçmek
için yalnızca çocuğun eğitilmesi yeterli değil. Çocukla muhatap olan tüm kamu
görevlilerinin de -özellikle polislerin- özel eğitim alması gerekiyor. Fakat
biliyoruz ki; çocuklar çoğunlukla bu kişilerce şiddete maruz kalıyorlar.
Suça
karışmış çocukların bir süre gözetim altında tutulmaları gerekiyor. Yani
eğitimevinden ya da cezaevinden çıkan çocuğun hayata tutunabilecek bir işi ya
da ailesi ya da okulu olduğundan emin olmak çok önemli. Özellikle kapalı
tutuldukları süreçte ve akabinde psikolojik tedavileri üzerine ciddi şekilde
eğilmek zaruri. Çocuk cezaevinde çocukların ruhsal destek ve tedavilerinin
sağlanması için uzman çocuk psikiyatristleri tam gün olarak
görevlendirilmelidir. Adli süreçleri hızlı yürütülmeli, çocuğun adalet
duygusunun zedelenmesinin önüne geçilmelidir. Ruhsal olarak etkilenen
çocukların mutlaka aile desteği arttırılmalı, ailelerine yakın yerleşimleri
sağlanmalıdır. Travmaya maruz kalsın ya da kalmasın her çocuğun cezaevi
koşullarında psikolojik ve sosyal iyileştirme programlarından yararlanması
sağlanmalıdır.
Evrensel Çocuk Hakları Sözleşmesinde şunlar vurgulanmaktadır:
1. Her şeyden önce cezaevinde de olsa, çocuğun “Çocuk olduğu”
unutulmamalıdır.
2. Çocuğun yaşama, gelişme, korunma ve katılım haklarının
güvence altına alınmalı
3. Çocuğun yararı ve esenliği gözetilmeli
4. Çocuğun, ailesinin, ilgililerin, kamu kurumlarının ve sivil toplum
kuruluşlarının işbirliği içinde çalışmaları sağlanmalı
5. İnsan haklarına dayalı, adil, etkili ve süratli bir ceza
usulü izlenmeli
6. Soruşturma ve kovuşturma sürecinde çocuğun durumuna uygun
özel ihtimam gösterilmeli
7. Çocuklar hakkında özgürlüğü kısıtlayıcı tedbirler ile hapis
cezasına en son çare olarak başvurulmalıdır.
Çocukların mağduriyetinin giderilmesi için:
1. Hak ihlali ve işkenceye kötü muameleye tabi tutulan tüm
mağdur çocuklarımız yukarıda sayılan ilkeler sebebiyle derhal tahliye edilmeli
yargılamaları tutuksuz yapılmalıdır.
2. Çocuğa yönelik her türlü ihmal ve istismar suçtur. Birleşmiş
Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne göre Devlet, çocukları üçüncü kişilerin
ihmal ve istismarından koruma yükümlülüğünü yerine getirmelidir.
3. Cezaevlerinde yaşanan olaylarda sorumluluğu olanlarla ilgili
derhal adli ve idari soruşturma başlatılmalı, sorumlular hızla tespit edilmeli
ve cezalandırılmalıdır.
4. Bir an önce evrensel standartlara uygun, çocuğa özgü bir ceza
adalet sistemi oluşturulmalıdır.
5. Mağduriyet yaşayan ya da tanık olan bütün çocuklara psikolojik
destek sağlanmalıdır.
6. BM İşkenceye Karşı Sözleşmenin Ek İhtiyari Protokolü (OPCAT)
uyarınca oluşturulması zorunlu olan Ulusal Önleme Mekanizması bir an önce
oluşturulmalı ve yapılacak ziyaretlerde çocuk kapalı ve açık ceza infaz
kurumları bağımsız kuruşların incelemesine açılmalıdır.
Olayla ilgili basın ve kamuoyunun ilgisi sebebiyle mağdur
çocukların yaşadıklarını tekrar tekrar anlatmaya zorlanması travmanın
etkilerini ağırlaştıracağından özenli olunmalı ve etkin önlemler alınmalıdır.
Bu konuda basın ve ilgili STK’lar da dahil olmak üzere, yaşanan hak ihlalleri
çok detayıyla anlatılmamalı, mağdur çocuklar korunmalı ve isimlerinin baş
harfleri dahi kamuoyuyla paylaşılmamalıdır. Bu yaşlarda yaşanan travmaların
telafisinin uzun zaman asla mümkün olmadığı unutulmamalıdır.
ÇOCUKLAR ALIŞMASIN!
Çocuk cezaevlerinin kapatılması mücadelesi kritik önemdedir.
Çünkü çocukların kapalı kurumlarda cezalandırılmalarının kendisi yeni hak
ihlallerini, cinsel şiddetin ve şiddetin tüm türlerinin yeniden üretilmesini
sağlamaktan başka bir işe yaramayacaktır. Cezaevinde çocukların yaşadıkları
işkence ve istismar süreçlerinde toplumun öncelikle cezaevinde olan işkence ve
istismarları duyması önemlidir. Basın, politikacılar, adalet sistemi konuya
duyarsız kalmamalı, sağ kurtulanların yanında yer alarak adli süreci
işletmelidir. Mağdurlar, kendilerine yapılan işkence ve istismarı
bildirmelidir. Bu hem kendilerine yapılan işkence ve istismar için adli süreci
başlatacak hem başka çocukların bildirimde bulunması için vesile olacak,
istismarcıların yargılanmasına ve ceza almasına giden yolu açacaktır.
Suça sürüklenen çocuklar yargılanırken muhakkak yanlarında
müdafilerinin olması gerekir. Çoğunlukla suça sürüklenen yoksul çocuklara
müdafileri Baro tarafından atanır. Avukatlar için de ayrı bir sorumluluktur
çocuk müdafi olmak.
Bir
şeye alışınca karakteriniz haline geliyor. Bu çocuklar -adı üstünde çocuk- suç
işlemeye alışmadılar, alıştırıldılar. Onları suça alıştıran bir sistem var. Bu
sistemi oluşturanlar biziz. Buna dur demek de yine bize düşüyor.
Yorumlar
Yorum Gönder