Mobbing çalışma hayatında
çok yaygın olarak görülmeye başlandı. Almanya’da yapılan bir araştırmaya göre
1.5 milyon çalışan mobbing’e uğruyor ve mobbing’in ülke ekonomisine maliyeti 13
milyar euro. Aynı araştırmada ortaya çıkan çok daha vahim bir sonuç, ülkede
gerçekleşen intiharların yüzde 10’unun nedeni olarak mobbing’i işaret ediyor.
Son dönemlerde konunun daha sık gündeme gelmesi ve kamuoyunda
daha da bilinir bir durum olmasıyla birlikte yargıya intikal edilen davalarda
ve şikâyetlerde belli oranda artış gözlemek mümkün. Peki, mobbing tam olarak
nedir? Yasal mevzuattaki yerini ve bununla mücadele yöntemlerini nasıl
tanımlamak gerekir? Bu yazımızla sizlere bunları aktarmaya çalışacağız.
Her olumsuz tutum mobbing değil.
Bu kavramın gerek
akademik alanda gerek yargıda hâlâ tartışılmakta. Örneğin, tek başına cinsel
taciz ya da fiziksel şiddet mobbing değildir. Bu ikisi de hem suç, hem iş
hukukuna aykırıdır ama mobbing değildir. Tekrarlanmayan, istisnai nitelik
taşıyan olumsuz davranış, tutum ya da söz mobbing değildir. Mobbing’den söz
etmek için ‘tekrarlanan davranışların’ varlığı gerekir.”
İş Kanunu'nda tanımı yok.
Her ne kadar 4857 sayılı İş Kanunu'muzda bu konuya doğrudan atıf
yapan bir madde olmasa da Türk Borçlar Kanunu’nun 417.maddesi mobbingin ana
hatlarını belirlemektedir. ‘İşçinin Kişiliğinin Korunması’ başlığını taşıyan
madde metninde işçiyi koruma ve gözetme borcu işçinin vücut bütünlüğünün,
onurunun, kişilik haklarının korunması olarak anlaşılmalıdır. Madde metninden
anlaşılacağı üzere bu durumla mücadele etmek konusunda işverene oldukça büyük
bir sorumluluk düşmektedir.
Öte yandan 2011
yılında yayımlanan Başbakanlık genelgesi ise mobbing’i şöyle tanımlıyor;
“Kasıtlı ve sistematik olarak belirli bir süre çalışanın aşağılanması,
küçümsenmesi, dışlanması, kişiliğinin ve saygınlığının zedelenmesi, kötü
muameleye tabi tutulması, yıldırılması ve benzeri şekillerde ortaya çıkan
psikolojik taciz…”
Bu genelge
çerçevesinde mobbing ile etkili bir mücadele verileceğine dair bazı maddeler de
sıralanıyor. Bunlar arasında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na bağlı
İletişim Merkezi ‘ALO 170’ üzerinden psikologlar vasıtasıyla çalışanlara
yardım/destek sağlanacağı ve yine bakanlık bünyesinde ‘Psikolojik Tacizle
Mücadele Kurulu’ oluşturulması yer alıyor.
Mobbing’i önlemek işveren yükümlülüğünde.
İşveren,
hizmet ilişkisinde işçinin kişiliğini korumak ve saygı göstermek ve iş yerinde
dürüstlük ilkelerine uygun bir düzeni sağlamakla, özellikle işçilerin
psikolojik ve cinsel tacize uğramamaları ve bu tür tacizlere uğramış olanların
daha fazla zarar görmemeleri için gerekli önlemleri almakla yükümlüdür.
İşverenin
işçiyi ‘gözetme borcu’nun, işçinin kişiliğini korunmasını da kapsamaktadır ve bu kapsamda mobbing’i önlemek işverenin yükümlülüğündedir.
Mobbing’in ispatı
Çoğu kişi mobbing’i
ispatlamanın zor olabileceğini düşünerek yargı yoluna başvurmuyor. Ancak
Yargıtay’ın son zamanlarda mobbing için %100 ispat aranmadığına dair verdiği
kararlar mevcut. Bunlardan biri şöyle;
‘’İZMIR'de yaşayan bankacı S.Y., şube müdürü
tarafından kendisine mobbing uygulandığı ve psikolojisinin bozulduğu iddiasıyla
anksiyete tedavisi görmeye başladı. Tedavi sürecinde raporlu olmasına rağmen,
işe gitmediği gerekçesiyle S.Y.'nin iş akdine son verildi. S.Y. de tedavi
gördüğüne dair sağlık raporlarını delil olarak sunup İzmir 3. İş Mahkemesi'nde
'işe iade' ve 'mobbing' davaları açtı. Mahkeme S.Y.'nin "işyerinde işveren
tarafından sürekli ve sistematik bir biçimde aşağılandığı, kişiliğinin ve
saygınlığının zedelendiği" iddialarını şüpheden uzak bir şekilde ispat edemediği gerekçesiyle davayı reddetti. Ancak davanın
temyiz incelemesini yapan Yargıtay 22. Hukuk Dairesi, yerel mahkemenin kararını bozdu.
"Olayda mobbing unsurlarının gerçekleştiği şahit anlatımları ve doktor
raporlarından anlaşılmaktadır" denilen Yargıtay kararında, "şüpheden uzak delil aramanın ceza
yargılamasına ait olduğu, özel hukuk ve iş hukuku alanında mobbing gibi ispatı nispeten daha zor olan bir konuda kesin ve mutlak bir ispatın aranmayacağı, vicdani kanaatin oluşmasına yetecek kadar
bir ispatın yeterli olduğu, delillerde tereddüt edilmesi halinde bu
durumunu işçi lehine yorumlanması gerektiği" vurgulandı.
Ayrıca Mobbing’e uğradığını düşünen çalışan
kendisine uygulanan davranışlarla ilgili açık ve net deliller toplamaya
başlamalıdır. Bu noktada şahitler, maaş kesme varsa bordrolar, pozisyon
değiştirme varsa bununla ilgili belgeler önem kazanıyor. Bunun yanında ALO 170
şikâyet hattını kullanarak şikâyetini iletebileceği gibi, eğer mobbing
katlanılamaz hale gelmişse dava açma yolunu derhal kullanarak yasal haklarını
da talep edebilir. Nasılsa açığa çıkmaz düşüncesiyle işverenlerin mobbing
uygulaması sıkça kullanılan bir yöntem olduğu için, çalışanların bu yönde
atacağı geri adımlar, mobbing uygulayan işverenlerin daha fazla güçlenmesi
anlamına gelecektir.
Mücadele nasıl olmalı, neler yapılıyor?
İlk olarak mobbing’e uğrayan çalışan, işverene, idareye ya da mahkemeye
başvurarak, mobbing’in tespit edilmesini ve durdurulmasını talep edebilir.
İkinci olarak da
mobbing’e uğrayan işçi, haklı nedenle derhal fesih hakkını kullanabilir. Mobbing’e uğradığı kanıtlanan çalışan iş sözleşmesinin
feshinden doğan kıdem, ihbar gibi bütün tazminatlarını alabileceği gibi, dava
sonucunda manevi tazminata da hak kazanabiliyor. Ayrıca bunun yanında işverenin
eşit davranma borcunu ihlal ettiği gerekçesiyle yüksek miktarda tazminat
ödemesi sonucu da doğabilir.
En çok hangi alanda görülüyor?
Ülkemizde mobbing’e
ilişkin veriler henüz kapsamlı olarak tutulmuyor. Ancak son 2 yılda ALO 170’e
yapılan başvurular üzerinden bir değerlendirme yapmak mümkün. 2 yılda ALO 170’e
5 bin 890 mobbing şikâyeti yapılmış. Bu şikâyetlerin ağırlıklı olarak özel
sektörden geldiği görülüyor. Şikâyetlerin yüzde 67’si özel sektör
çalışanlarından, yüzde 33’ü kamu sektörü çalışanlarından. Özel sektörde de,
kamu sektöründe de şikâyetlerin cinsiyet bakımından dengede olduğu görülüyor.
Yani kadınların veya erkeklerin mobbinge uğrama ihtimalleri açısından bir
farklılık yok. Erkeklerde kadınlarda aynı oranda mobbing’e maruz
kalabiliyorlar.
Stj. Av. Büşra KANPALTA
Konu İle İlgili Yargıtay Kararları
‘’…Somut olayda, davacının
satın alma bölümünde çalıştığı ve iş akdinin haksız feshedildiğini ileri
sürdüğü anlaşılmaktadır. Mahkemenin yargılama sonunda iş sözleşmesinin davacı
tarafından haksız olarak feshedildiği sonucuna ulaşması dosya kapsamına uygun
düşmemektedir Dosyadaki delillerden davacının yaptığı bir tanıklıktan dolayı
çalışmakta olduğu davalı işyerinde farklı muameleye maruz kaldığı, savunmasının
alındığı, yazılı muvafakati alınmaksızın çalışmakta olduğu yerin
değiştirildiği, işyerinde çalışan bir şoförle aralarında bir ilişki olduğu
yolunda doğruluğu ispatlanamayan bir kısım asılsız isnatlara maruz bırakıldığı,
tüm bu uygulamaların davacı açısından yıldırma (mobbing) olarak kabulünün
gerektiği, bu itibarla da davacının iş sözleşmesini haklı olarak feshettiği
anlaşıldığından, kıdem tazminatının hüküm altına alınması gerekirken reddine
karar verilmesi isabetsizdir.”(9. HD. 2010/35500 E. 2012/44486 K.
27.12.2012)
“…Davacının işyerinde psikolojik tacize maruz kalıp kalmadığı ve bu durumun maddi manevi tazminatı gerektirip gerektirmediği konularında taraflar arasında uyuşmazlık bulunmaktadır. Çağdaş iş hukuku bir taraftan uluslararası sözleşmeler, diğer taraftan Avrupa normları işçinin huzur içerisinde işini görmesi, emeğinin karşılığını alması, çalışma ilişkisinin, karşılıklı güvene dayanan tam bir uyum içerisinde olmasını amaçlamıştır. İşyerinde psikolojik taciz (mobbing) çağdaş hukukun son zamanlarda mahkeme kararlarında ve öğretide dile getirdiği bir hukuki kurumdur. Örneğin Alman Federal İş Mahkemesi bir kararında işçilerin birbirine sistematik olarak düşmanlık beslemesi, kasten güçlük çıkarması, eziyet etmesi veya bu eylemlerin işçinin başta işveren olmak üzere amirleri tarafından gerçekleştirilmesi olarak tanımlanmıştır. (BAG,15.01.1997, NZA. 1997) Görüleceği üzere işçi bir taraftan diğer işçiye, diğer taraftan işverene karşı korunmaktadır. İşçinin anlattığı mobbing teşkil eden olayların tutarlık teşkil etmesi, kuvvetli bir emarenin bulunması gerekmektedir. Kişilik hakları ve sağlığın ağır saldırıya uğraması mobbingin varlığını tartışmasız ortaya koyar. Öte yandan ispat kurallarının zorlanan sınırları usul hukukunda yeni arayışlara yol açmıştır. Emare bu anlayışın bir sonucudur. Olayların tipik akışı, tecrübe kuralları göz önüne alındığında varılacak sonuçla ispat gerçekleşir. Başka bir anlatımla bu ilk görünüş ispatıdır. (Üstündağ, Saim: Medeni Yargılama Hukuku B.6, İstanbul 1997 ;sh.622) Somut olayda, 56 yaşında evli bir kadın olan davacının, 14 yıl aralıksız olarak davalı bankanın İstanbul işyerinde avukat olarak çalışmasının ardından Adana ve farklı illerde kısa sürelerle 9 ay boyunca ve 30 kez yer değiştirmek suretiyle görevlendirildiği dosya içindeki bilgi ve belgelerden anlaşılmaktadır. Davalı işveren yapılan görevlendirmenin olağan bir uygulama olduğu ve diğer benzer durumda çalışanlara da uygulandığı yönünde bir savunma getirmemiştir. Davacının risk tasfiye ekibi içinde tek avukat olarak görev yaptığı anlaşılmaktadır. Bankanın diğer avukatlarının aynı dönemde benzer şekilde görevlendirildikleri ileri sürülmüş ve kanıtlanmış da değildir. Davacının iş sözleşmesinin feshi öncesinde 9 aylık sürede gerçekleşen görevlendirmelerin hangi ihtiyaçtan kaynaklandığı somut biçimde ortaya konulmamıştır. Dosyadaki delil durumuna göre davacı işçinin uzun süre İstanbul’da sabit bir görevde avukat olarak çalışmasının ardından Adana ilinde görevlendirildiği, ardından sürekli olarak değişik illerde kısa sürelerle çalışmasının istendiği, işverenin bu uygulamalarının davacıyı yıldırma, bezdirme amacına yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Mahkemece psikolojik tacizin varlığı kabul edilse dahi Borçlar Kanunu’nun 41. ve 49. Maddelerine göre manevi tazminatın koşullarının oluşmadığı yönündeki kabulü de doğru değildir. Psikolojik taciz (mobbing) olarak değerlendirilen uygulamaların oluş şekli ve süresi dikkate alındığında manevi tazminatın kabulüne karar verilmelidir. Mahkemece uygun bir miktar manevi tazminat taktir edilerek bu yönde hüküm kurulmalıdır. Öte yandan, davacının yer değiştirmelere bağlı olarak ulaşım, iletişim, konaklama ve yemek giderleri adı altında talep ettiği maddi tazminat yönünden dosya ekindeki klasör içindeki belgeler değerlendirilmeli, psikolojik taciz uygulamalarının doğrudan bir sonucu olan ve varsayıma dayanmayan gerçek zarar belirlenmeli, davacının görevlendirmelerle ilgili olarak harcırah alıp almadığı da tespit olunarak bu doğrultuda maddi tazminat yönünden de bir karar verilmelidir. Mahkemece psikolojik tacizin bulunmadığı ve delillerin toplamasına gerek görülmediğinden söz edilerek karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.”( 9.HD. 2009/30916 E. 2012/6093 K. 28.02.2012)
“…Davacının işyerinde psikolojik tacize maruz kalıp kalmadığı ve bu durumun maddi manevi tazminatı gerektirip gerektirmediği konularında taraflar arasında uyuşmazlık bulunmaktadır. Çağdaş iş hukuku bir taraftan uluslararası sözleşmeler, diğer taraftan Avrupa normları işçinin huzur içerisinde işini görmesi, emeğinin karşılığını alması, çalışma ilişkisinin, karşılıklı güvene dayanan tam bir uyum içerisinde olmasını amaçlamıştır. İşyerinde psikolojik taciz (mobbing) çağdaş hukukun son zamanlarda mahkeme kararlarında ve öğretide dile getirdiği bir hukuki kurumdur. Örneğin Alman Federal İş Mahkemesi bir kararında işçilerin birbirine sistematik olarak düşmanlık beslemesi, kasten güçlük çıkarması, eziyet etmesi veya bu eylemlerin işçinin başta işveren olmak üzere amirleri tarafından gerçekleştirilmesi olarak tanımlanmıştır. (BAG,15.01.1997, NZA. 1997) Görüleceği üzere işçi bir taraftan diğer işçiye, diğer taraftan işverene karşı korunmaktadır. İşçinin anlattığı mobbing teşkil eden olayların tutarlık teşkil etmesi, kuvvetli bir emarenin bulunması gerekmektedir. Kişilik hakları ve sağlığın ağır saldırıya uğraması mobbingin varlığını tartışmasız ortaya koyar. Öte yandan ispat kurallarının zorlanan sınırları usul hukukunda yeni arayışlara yol açmıştır. Emare bu anlayışın bir sonucudur. Olayların tipik akışı, tecrübe kuralları göz önüne alındığında varılacak sonuçla ispat gerçekleşir. Başka bir anlatımla bu ilk görünüş ispatıdır. (Üstündağ, Saim: Medeni Yargılama Hukuku B.6, İstanbul 1997 ;sh.622) Somut olayda, 56 yaşında evli bir kadın olan davacının, 14 yıl aralıksız olarak davalı bankanın İstanbul işyerinde avukat olarak çalışmasının ardından Adana ve farklı illerde kısa sürelerle 9 ay boyunca ve 30 kez yer değiştirmek suretiyle görevlendirildiği dosya içindeki bilgi ve belgelerden anlaşılmaktadır. Davalı işveren yapılan görevlendirmenin olağan bir uygulama olduğu ve diğer benzer durumda çalışanlara da uygulandığı yönünde bir savunma getirmemiştir. Davacının risk tasfiye ekibi içinde tek avukat olarak görev yaptığı anlaşılmaktadır. Bankanın diğer avukatlarının aynı dönemde benzer şekilde görevlendirildikleri ileri sürülmüş ve kanıtlanmış da değildir. Davacının iş sözleşmesinin feshi öncesinde 9 aylık sürede gerçekleşen görevlendirmelerin hangi ihtiyaçtan kaynaklandığı somut biçimde ortaya konulmamıştır. Dosyadaki delil durumuna göre davacı işçinin uzun süre İstanbul’da sabit bir görevde avukat olarak çalışmasının ardından Adana ilinde görevlendirildiği, ardından sürekli olarak değişik illerde kısa sürelerle çalışmasının istendiği, işverenin bu uygulamalarının davacıyı yıldırma, bezdirme amacına yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Mahkemece psikolojik tacizin varlığı kabul edilse dahi Borçlar Kanunu’nun 41. ve 49. Maddelerine göre manevi tazminatın koşullarının oluşmadığı yönündeki kabulü de doğru değildir. Psikolojik taciz (mobbing) olarak değerlendirilen uygulamaların oluş şekli ve süresi dikkate alındığında manevi tazminatın kabulüne karar verilmelidir. Mahkemece uygun bir miktar manevi tazminat taktir edilerek bu yönde hüküm kurulmalıdır. Öte yandan, davacının yer değiştirmelere bağlı olarak ulaşım, iletişim, konaklama ve yemek giderleri adı altında talep ettiği maddi tazminat yönünden dosya ekindeki klasör içindeki belgeler değerlendirilmeli, psikolojik taciz uygulamalarının doğrudan bir sonucu olan ve varsayıma dayanmayan gerçek zarar belirlenmeli, davacının görevlendirmelerle ilgili olarak harcırah alıp almadığı da tespit olunarak bu doğrultuda maddi tazminat yönünden de bir karar verilmelidir. Mahkemece psikolojik tacizin bulunmadığı ve delillerin toplamasına gerek görülmediğinden söz edilerek karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.”( 9.HD. 2009/30916 E. 2012/6093 K. 28.02.2012)
“…Somut olayda, davacı,
öncelikle iddia ettiği olayları , sonrasında da kişilik haklarının ihlal
edildiğini ispat etmelidir. Dosyadaki e-maillerin içeriği incelendiğinde gayet
nezaketli bir dil kullanıldığı gibi, verilen talimatların işin gereği, bankanın
işleyişi için, hatta geçici görevlendirme kapsamında olduğu izlenimi
doğmaktadır. Davacının konumu itibariyle talimatların sırf küçük düşürme amaçlı
olduğu kabul edilecek olsa dahi mobbingde herşeyden önce süreklilik esastır.
Kaldı ki, böyle bir sonuç çıkarmaya çalışmak zorlama bir yorum olacaktır.
Yöneticinin görevini yapmak için otoriter olması yukarıda da bahsedildiği gibi
mobbingin uygulandığı anlamına gelmez. Ayrıca, davacının pek tabii olarak 4857
sayılı yasanın 22. maddesi uyarınca iş koşullarında esaslı değişiklik sebebiyle
bu tür görevlendirmeleri kabul etmeme hakkı vardır. Davacının tek tanığının
beyanları da olayların ispatı açısından yetersiz olup, koşullan oluşmayan
manevi tazminat talebinin reddi yerine kabulü hatalıdır.”( 9.HD. 2010/38293 E.
2013/5390 K. 12.02.2013)
“…….Somut olayda; 22.06.2005 tarihinde davacının iş akdine son verildiği, Yargıtay onamasından geçerek kesinleşen işe iade kararı üzerine tekrar işe başlatıldığı, ancak daha önce çalıştığı yerde çalıştırılmayıp, keşif sırasında çekilen fotoğraflara ve dosya kapsamına göre kapısı olmayan, içerisinde sadece bir masa ve hijyenik olmayan tuvalet bulunan, köpek kulübesine yakın bir yerde çalışmaya zorlandığı, anlaşılmıştır. Davacının yaptığı iş, mezuniyeti ve kariyeri dikkate alındığında; olumsuz koşullar taşıyan, kapısı dahi olmayan bu yerde çalışmaya zorlanması açıkça mobbing uygulaması olup, işini kaybetme korkusuyla belli bir süre çalışmanın süreklilik arzeden bu uygulamayı kabul anlamına gelmeyeceği açıktır. Somut olaydaki bu olumsuzlukların, iş koşullarında aleyhe değişiklik kapsamında olmayıp, mobbing kapsamında değerlendirilmesinin gerektiği anlaşılmakla, davacının bu nedenle iş akdini feshinin haklı nedene dayandığı; Ortadoğu Teknik Üniversitesi mezunu olan, endüstri mühendisi olarak görev yapan davacının yukarıda özellikleri sayılan olumsuzlukları taşıyan bir yerde görev yapmaya zorlanmasının, diğer işçiler nezdinde onur kırıcı bir durum olarak değerlendirilip hakkaniyete uygun bir miktar manevi tazminatı da gerektireceği düşünülmeden kıdem tazminatı ve manevi tazminat taleplerinin tümüyle reddine karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.”( 9.HD 2010/1911 E. 2012/11638 K. 05.04.2012)
“…….Somut olayda; 22.06.2005 tarihinde davacının iş akdine son verildiği, Yargıtay onamasından geçerek kesinleşen işe iade kararı üzerine tekrar işe başlatıldığı, ancak daha önce çalıştığı yerde çalıştırılmayıp, keşif sırasında çekilen fotoğraflara ve dosya kapsamına göre kapısı olmayan, içerisinde sadece bir masa ve hijyenik olmayan tuvalet bulunan, köpek kulübesine yakın bir yerde çalışmaya zorlandığı, anlaşılmıştır. Davacının yaptığı iş, mezuniyeti ve kariyeri dikkate alındığında; olumsuz koşullar taşıyan, kapısı dahi olmayan bu yerde çalışmaya zorlanması açıkça mobbing uygulaması olup, işini kaybetme korkusuyla belli bir süre çalışmanın süreklilik arzeden bu uygulamayı kabul anlamına gelmeyeceği açıktır. Somut olaydaki bu olumsuzlukların, iş koşullarında aleyhe değişiklik kapsamında olmayıp, mobbing kapsamında değerlendirilmesinin gerektiği anlaşılmakla, davacının bu nedenle iş akdini feshinin haklı nedene dayandığı; Ortadoğu Teknik Üniversitesi mezunu olan, endüstri mühendisi olarak görev yapan davacının yukarıda özellikleri sayılan olumsuzlukları taşıyan bir yerde görev yapmaya zorlanmasının, diğer işçiler nezdinde onur kırıcı bir durum olarak değerlendirilip hakkaniyete uygun bir miktar manevi tazminatı da gerektireceği düşünülmeden kıdem tazminatı ve manevi tazminat taleplerinin tümüyle reddine karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.”( 9.HD 2010/1911 E. 2012/11638 K. 05.04.2012)
İşyerinde mobbing, belirli kişi ya da kişilerin zarar verici söz, tutum ve davranışlarına maruz kalınmasıyla başlayan yıldırma, yıpratma, sindirme, bıktırma ve belli şekilde davranmaya mecbur bırakma sürecini içermektedir. Bu sürecin başından sonuna kadar hedef alınan kişi veya kişilere sistemli bir şekilde psikolojik, duygusal ve sosyal saldırı gerçekleştiril inektedir. Hedef alman kişinin şeref, kişilik, karakter, inanç, değer, yetenek, tecrübe, düşünce, tercih, yaşam biçimi ve kültür gibi yönlerine topluca bir saldırı söz konusudur. Bu saldırı, dedikodu ve söylenti çıkarma, iftira atma, çalışanlar önünde küçük düşürme, hafife alma, karalama, kötüleme ve yok sayma gibi kişiyi zihinsel, ruhsal, fiziksel ve bedensel olarak etkileyebilecek eylemlerle yapılmaktadır. Mobbing kavramının etimolojik anlamına ve tarihsel gelişimine bakıldığında; aynı ortamda bulunan veya aynı organizasyona bağlı olan bir veya birden fazla kimsenin bir kişiye belli bir amaçla, sistematik bir şekilde, yılgınlık, korku, tedirginlik, endişe, bunalım, bıkkınlık, sıkıntı veya kaygı oluşturacak söz, tutum veya davranışlarla psikolojik ve duygusal baskı kurarak onu belli şekilde davranmaya ya da davranmamaya, ortak alandan uzaklaştırmaya, güçsüzleştirmeye, değersizleştirmeyc, aşağılamaya, küçük düşürmeye veya pasifize etmeye yönelik çabalarına mobbing denilir. Mobbingi; stres, tükenmişlik sendromu, işyeri kabalığı, iş tatminsizliği ya da doyumsuzluğu gibi olgulardan ayıran husus, belli kişinin belli bir amaca yönelik olarak hedef alınması, yapılan haksızlığın sürekli, sistematik ve sık oluşudur. Somut olayda iddia edilen haksız, kaba ve kırıcı davranışların diğer çalışanlara da yapıldığı, genel anlamda işyeri kabalığının olduğu ve çalışanların kişilik ve onurlarının rencide edildiği anlaşılmaktadır. Davaya konu olayda, unsurları itibarıyla mobbingin oluşmadığını söylemek mümkün ise de, işverenin, iş sağlığı ve güvenliğini sağlama yükümlülüğünü ihlal ettiği, öte yandan kişilik haklarına yönelik saldırıyı önlemediği ve buna sebebiyet verdiği için işçiyi koruma ve gözetme borcuna aykırı davrandığı, bu durumun da işçiye iş sözleşmesini haklı nedenle feshetme imkânı verdiği kabul edilmelidir. Yukarıda belirtilen ve açıklanan nedenlerden dolayı, iş sözleşmesinin işçi tarafından haklı olarak feshedildiğinin kabulü ile kıdem tazminatına hükmedilmcsi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olup Bozmayı gerektirmiştir.”( 22. HD. 2013/11788 E. 2014/14008 K. 22.05.2014)
Kaynakça:
www.mevzuat.gov.tr
www.kazanci.com
http://www.kigem.com/mobbingi-ispatla-tazminati-al.html
https://www.memurlar.net/haber/492874/yargitay-mobbing-de-yuzde-100-ispat-aranmaz.html
https://www.pinarileri.com/single-post/mobbing-tazminat-iscihaklar%C4%B1-ispat-psikolojiktaciz-mobbingdava
Yorumlar
Yorum Gönder